Son Haberler
Ürdün pilotunun intikamını IŞİD idamlarıyla aldı
Hamas: Filistin yönetimi Gazze’de İsrail’e bilgi sızdırdı
Obama’dan öldürülen Ürdünlü pilotla ilgili açıklama
Birleşmiş Milletler’de Filistin ve İsrail tartışmaları
Kral Abdullah’ın taziye töreninde maketli karşılama
Bulgaristan Türkiye sınırına duvar örüyor
Diyanet İşleri başkanlığı tarafından hazırlanarak, Sayın başbakana sunulan bir rapor, bazı medya organlarına yansıdı. Bu raporda:
1- Bir Din işleri yüksek kurulunun kurulması, bu kurulun bakanlık veya başbakan yardımcılığına bağlı olarak kurgulanması,
2- Diyanet bu yapının altında olsun, Diyanet gibi Alevilerde benzeri bir yapı ile bu kurula bağlı olsun
3- Alevilerin sorunları ve çözümü kurulacak yeni yapı ile sağlansın
4- Cem evlerine statü verilsin ( İbadethane gibi )
5- Din işleri yüksek kurulu sadece aleviler veya diyanet değil diğer tüm azınlık inançların ihtiyaç ve problemlerin çözümü için çalışsın. Gibi hususların bulunduğu konular, medyada yer aldı.
Evet, Diyanet işleri Başkanlığının bu Alevilik konusunda çalışması maalesef son derece geç kalmış bir çalışma olmasına rağmen, o derece de önemli bir çalışma. Çünkü: Ülkemizde Alevilik meselesi son derece kapalı kalmış bir konu. Aleviliğin ne olduğu toplumun büyük bir kesimi tarafından ( Hem aleviler hem de Sünniler ) bilinmemekte veya yanlış bilinmekte. Bu yanlışlıktan dolayı Türk toplumu zaman zaman telafisi güç olan sıkıntılar da yaşadı. Özellikle Aleviliğin Tarihi tezahürünün nasıl olduğu, Aleviliğin ne olduğu, ne anlama geldiği gibi ana konuların bu yetkili kurul tarafından Türk toplumuna açıklanması son derece hayati bir konu. Toplumda bu konuda bilsin bilmesin dili olan herkes konuşuyor, Kimine göre Alevilik ayrı bir din, kimine göre Alevilik bir mezhep, kimine göre Alevilik bir tarikat. İşte bu hususların Bu kurul tarafından ilmi kariyere ve tarihi gerçeklere göre doğru olarak, topluma açıklanması hem bu tür spekülasyonlara dur diyecek hem de toplum, yetkililerden doğruyu öğrenmiş olacak ve bunun yanında hem cem evleri, hem de dedeler bu tarife göre yerlerini bulacaklar. Ve daha da önemlisi herkes Aleviliği kendine göre tarif etmeyecek ve yorumlamayacaktır. İnşallah Bu çalışma kağıt üzerinde kalmaz.
Diğer bir önemli konu, bu yılki 30 Ağustos zafer bayramının yıl dönümü, Cuma gününe denk geldi. 30 Ağustos Türk milletinin şanlı tarihinde önemli bir gündür. 1922 yılında 26 Ağustosta başlayıp, 30 ağustosta; Mustafa Kemalin baş kumandanlığında Büyük taarruzun, zaferle sonuçlandığı gündür. Bu tarihi gün 1935 yılı mayıs ayında TBMM tarafından zafer bayramı olarak ilan edilmiştir. Her yıl Harp okulları ve astsubay meslek yüksek okulları bu tarihte mezun verir. Tüm subay ve astsubayların rütbe değişiklikleri bu tarihte geçerli olur. İşte bu tarihi günde okunan Cuma hutbesi ise maalesef bu tarihi güne uygun olarak kaleme alınmamıştı. Dünyada mevcut olan diğer Müslüman milletlerden hiç birinin tarihinde TÜRK Milleti tarafından kazanılmış 30 Ağustos zaferi gibi bir zafer bulunmamaktadır. Hal böyle olmasına rağmen okunan hutbede “ İslam coğrafyasının bu günlerde maruz kaldığı, zulüm, zorbalık, haksızlık ve kötülüklerden “ bahsedilirken Tarihe altın harflerle yazılmış olan bu zaferi kazanan milletin TÜRK milleti olduğundan, açık olarak bahsedilmemesi ( hutbeyi baştan sona internetten okudum, Bir defa olsun “TÜRK” kelimesi metinde bulunmamaktadır.) acaba bir yazım hatası mı? Yoksa bir kasıt mı? Bu zaferin kazanılmasında canla başla mücadele etmiş olan TÜRK insanının Bu hutbede TÜRK olarak anılmaması, vebalden başka kime ne fayda sağlamaktadır? Bunu yazanlar ve okunmasına izin verenler; Bu zaferi kazananların kemiklerini sızlattıklarının farkındalar mı? Kafalarını ellerinin arasına alıp bir daha düşünsünler.
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI
24 Mart 2015 Köşe Yazarları, Tüm Manşetler
24 Mart 2015 Köşe Yazarları, Tüm Manşetler
27 Şubat 2015 Köşe Yazarları, Tüm Manşetler
24 Şubat 2015 Köşe Yazarları, Tüm Manşetler