‘’Milliyetçilik’’ denince herkes bu kelimeden bir şeyler anlamaktadır; ancak tarif edilmeye gelince birbirinden farklı yüzlerce tarif ortaya çıkmaktadır. Çoğunlukla ‘’milletini sevmek’’, ‘’milletini kalkındırmak’’ gibi tariflerle açıklanmaya çalışılan bu kavram yine de her insana göre farklılık arz etmektedir. Milliyetçilik tarifini yapmak ne kadar zor ise bu kavramın doğuş sebebi olan ‘’Millet’’ kavramını da tarif etmek bir o kadar zordur. Milletin birçok unsuru bulunmaktadır ve bu unsurlar her yönüyle Millet kavramını karmaşık bir biçime sokmaktadır. Dil ve soy, din, kitle ve vatan, zaman, ülkü, ortak egemenlik ve iktisadi birliktelik gibi unsurlar Milletin oluşmasında etkili olmuştur. Bunun yanı sıra her milletin farklı özellikleri bulunmaktadır. Türk Milletinin tarihi geçmişi de dikkate alındığında Türk Milletinin Özellikleri arasında, aksiyonel olmasını, çabuk intibak sağlayan bir yapısı olduğunu, hoşgörülü, yüksek ahlak ve fazilet sahibi olduğunu ve buna benzer birçok özelliğini sıralayabiliriz.
Milliyetçiliğin tarifinin ise Millet tarifinden daha karışık ifadelerle dile getirildiği ortadadır. Geçmişten bugüne kadar birçok ilim adamı ve sosyolog Milliyetçiliği birçok sosyal fikir ile bağdaştırmaya çalışmıştır. Kimisi Sınıfçılığı, kimisi Ferdiyetçiliği, kimisi Aileciliği, kimisi Sülaleciliği, kimisi Boyculuğu, kimisi Irkçılığı ve kimisi de Ümmetçiliği Milliyetçilik ile bağdaştırmaya çalışmıştır. Ancak Milliyetçilik kavramı tespit edilmeye çalışılırken bu tezlerin hepsinin karşısında anında bir antitez çıkıvermiş ve sağlıklı bir tespit yapılamamıştır. Milliyetçiliğin tarifinde konulan ölçü veya ölçülerin objektif olması gerekmektedir. Bütün milletlerin milliyetçiliklerinde geçerli olan objektiflik, toplum birimleri arasında tarihi yapan, kültürleri oluşturan ve kültür taşıyıcısı olarak milleti kabul etmektedir. Ancak her milletin de objektiflik unsurlarında yine farklılıklar arz ettiği bilinmektedir. Milliyetçiliğin ne zaman ortaya çıktığı konusunda da birçok fikir ortaya atılmıştır. Kimileri İngiltere İç Savaşını, kimileri Latin Amerika’daki bağımsızlık hareketini, kimileri Fransız Devrimini ve kimileri ise Alman romantizmini başlangıç olarak kabul etmektedirler. Ancak zannedildiği gibi milliyetçiliğin kökünü bu olaylardan birinde aramak doğru değildir. Eğer bu fikirleri baz almış olsa idik Türk Milletinin geçmişte kurmuş olduğu devletlerdeki milliyetçilik düşüncesini de inkar etmiş oluruz.
‘’Türk’’ kelimesi ilk olarak Oğuzların kurdukları Tukia devleti zamanında onlara başkaları tarafından verilmiştir. Yine Uygurların, asıl Oğuzları kendilerinden ayırmak için onlara ‘’Uluğ Türk’’ dedikleri de bilinmektedir. ‘’Türk’’ adı, Orhun Abidelerinde de ‘’Türük’’ olarak geçmektedir. Kullanılan bu ismin de ‘’Güçlü kuvvetli millet’’ anlamına geldiği değişik kaynaklarda ifade edilmektedir. Ziya GÖKALP de Türk’ün töreli, yasalı anlamında Töre’den geldiği kanaatindedir. Birçok kaynakta ‘’Türk’’ ün bir kavmin adı olmadığı; töreye girene, yani dini benimseyene bu sıfatın verildiği ifade edilmektedir. Bu sebeplerle İslamiyet’in, Türk Milletinin hayatında varlığının devamını sağlayacak kadar önemli olduğu belirtilmektedir. 11. Yüzyıldan beri İslamiyet Türk dünyasında öyle etkili olmuştur ki, artık Türk milletini İslamiyet’ten ayrı düşünmek imkansız hale gelmiştir. Bu sebepledir ki Türklerden, Müslüman olmayanların çok azı milli varlıklarını koruyabilmişlerdir.
Ziya GÖKALP, Milliyetçiliği; ‘’ bir duygu, dili ve dini aynı olanların birlik tezahürü’’ olarak tanımlamakta, Erol GÜNGÖR ise ‘’ Türk milli kültürünün koruma ve geliştirme iddiası’’ olarak tanımlamaktadır. Her iki tariften de Türk Milletinin varlığını koruma ve geliştirmenin asıl olduğu anlaşılmaktadır. Bir milletin koruma ve geliştirilmesi, ancak o milleti olu��turan özellikleri muhafaza etmekle mümkündür. Türk milletinin birçok özelliği bulunmaktadır ve Türk milletini oluşturan unsurları bir bütün olarak değerlendirmek gerekmektedir. Bu unsurları bir bütün olarak değerlendirmeyecek olursak büyük bir yanılgıya düşeriz. Türk Milliyetçiliği bir veya birkaç unsura değil bütünü oluşturan her bir unsura dayanılarak muhafaza edilmelidir. Mesela ünlü Sokullu Mehmet Paşa, Türk tarihinin büyük isimlerinden biri olarak anılmaktadır. Soy bakımından Türk değildir; ama tarihten öğrendiğimize göre, her gece Kur’an okuyacak kadar Müslüman, birkaç sayfa Türk tarihi okumadan uyumayacak kadar Türk’tür. Bu da gösteriyor ki, soy olarak Türk olmadan, Türk milletine ait olmak, hatta Türk Milliyetçiliği yapmak da mümkündür, zira paylaşılacak çok daha başka değerler mevcuttur. Bu da göstermektedir ki; Türk Milliyetçiliği ırk temeline dayanan bir milliyetçilik değildir. Avrupa’da geçerli olan milliyetçilik ırk temeline dayanmaktadır ve Avrupalılar kendilerini ari ırk olarak kabul etmekte ve milliyetçiliklerini bunun üzerine inşa etmektedirler. Türk Milliyetçiliği’nin ırk temeline dayanmadığını ispata birçok misal verilebilir.
Bazı milletlerde milliyetçilik, başka bir millete olan düşmanlık sebebiyle ortaya çıkmıştır. Mesela yıllarca Almanya’nın egemenliği altında yaşayan ve onlardan zulüm gören Çekler, milliyetçiliklerini Alman düşmanlığı üzerine kurmuşlardır. Türk Milliyetçiliği ise hiçbir zaman bir başka ülkeye olan düşmanlık sebebiyle ortaya çıkmamıştır. Türk Milleti birçok millet ile savaş yaşamış, düşmanlıklar kurmuş; ancak milliyetçiliğini bu düşmanlıklar üzerine kurmamıştır. Türk Milliyetçiliği ne Çin’e karşı verilen mücadele, ne Bizans’la girişilen kavgalar ne de Rusya ile olan savaşlar sebebiyle ortaya çıkmış değildir. Türk Milliyetçiliği geçmişten beri Türk Milletinde var olan bir idealdir ve verilen her mücadele de Türk Milliyetçiliğini koruma ve geliştirme adına olmuştur. Koruma ve geliştirme bütün tariflerde kendisine yer bulan iki kavram olması sebebiyle Milliyetçiliği korumak ve geliştirmek için bir millette Millet ve Milliyetçilik şuurunun bulunması muhakkaktır. Orta Asya’da kendilerinden daha kalabalık bir Çin milletinden kendini korumak ve geliştirmek için hareket eden Türkler benliklerini korumak adına göçebe yaşam tarzını seçmek zorunda kalmış ve bu sayede teşkilatçılık özelliklerini geliştirmişlerdir. İşte bunun sebebi Türk Milletinde Milliyetçilik şuurunun bulunmasından kaynaklanmaktadır. Burada İngiltere ve İrlanda örneğini vermek doğru olur sanıyorum. İngiltere yıllarca adalarda bulunan İrlanda’yı bünyesine katmak için çaba sarf etmiştir. Binlerce kilometre uzaklıktaki yüz milyonlarca nüfusa sahip Hindistan’ı sömürge haline getiren İngiltere, bitişiğindeki küçücük İrlanda’yı hakimiyeti altına alamamıştır. Çünkü İrlandalılarda milli vicdan teşekkül etmiştir. Hindistanlılarda ise ne din, ne dil birliği ne de yeteri kadar tarih şuuru vardı; dolayısıyla İngilizlere karşı koyabilmek için gerekli milli vicdandan yoksundular.
Mustafa Kemal Atatürk’e göre milliyet prensibi, Türklüğümüzü korumak için çokça itina gösterilecek bir prensiptir. “Asrî olan milliyet prensibi milletler arası genelleşmiştir. Biz de Türklüğümüzü muhafaza etmek için gayetle itina edeceğiz. Türkler medeniyette asildirler. Yeni Türk Devleti’nin temellerinden en önemlisi milliyetçiliktir. Milliyetçilik bugünkü birçok milleti esaretten kurtarıp kendi millî hakimiyetine kavuşturmuştur. Türkiye de bu merhaleden geçmiş bulunmaktadır. Mustafa Kemal, “Yeni Türkiye Devleti cihana hakim o kadir fikrin (milliyetçiliğin) Türkiye’de tecellisidir, tahakkukudur” demektir.
Atatürk’e göre Türk milliyetçiliği: Terakki ve inkişaf yolunda ve milletler arası temas ve münasebetlerde, bütün çağdaş milletlere paralel ve onlarla bir ahenkte yürümekle beraber, Türk içtimai heyetinin hususî seciyelerini ve başlı başına bağımsız hüviyetini korumuş bulunmaktadır.
Mustafa Kemal Atatürk, bir Türk milliyetçisidir. 22 Mayıs 1919’da yazdığı raporda millî birlik, millî egemenlik ve Türk duygusunu amaç edinmiştir. İlk hedef Türk milletinin Türkiye’de bağımsızlığını elde etmesidir. Türk milletinin oluşumunda tabiî ve tarihî bağlar ki, dil birliği, tarihî hatıralar, ahlakî örf ve âdetlerde ortak karakter, yurt ve siyasî varlıkta birlik şartlarıdır ve bunların hepsi de Türk milletinde vardır. Ortak kültür mirasına sahip fertlerin teşkil ettiği millî birlik ise, bütün bu unsurların bağları ile kuvvetlenir. Atatürk’ün deyimi ile, “Ne Mutlu Türküm Diyene” sözünü millî benliğimizin bir ifadesi olarak kullanabiliriz.
Türk Milliyetçiliği neden zararsız ve bu kadar önemlidir. Çünkü Türk Milliyetçiliği bir ırkçılık değildir. Türk Milliyetçiliği demek Uygurların, Göktürklerin, Selçukluların, Osmanlıların ve birçok Türk Devletinin varlık amacını devam ettirmek demektir. Türk Milliyetçiliği demek İslam dinini savunmak ve korumak demektir. Milliyetçilik şuuru gelişmemiş olan birçok milletin tarih sahnesinden yok olduğu görmemiz üzere varlığımızı sonuna kadar sürdürmek demektir. Türk Milliyetçiliği, Yusuf Has Hacib’i, Hoca Ahmed Yesevi’yi, Mevlana’yı, Yunus Emre’yi, Mimar Sinan’ı yaşatmak demektir. Türk Milliyetçiliği, örfümüzü, adetlerimizi, geleneklerimizi, göreneklerimizi korumak ve devam ettirmek demektir.
Birileri her türlü milliyetçiliği ayaklarının altına aldığını söylerken ve bu söylemlere alkışların koptuğunu görünce o birilerine Türk Milliyetçiliğinin basit bir ideal olmadığını, Türk tarihinin başlangıcından itibaren Türk Milliyetçiliği’nin ne anlama geldiğini ve bu zamana kadar nasıl korunduğunu anlatmak istedim. Ancak biraz önce de söylediğim gibi çok basit bir ideal olmayan bu şuur birkaç cümleyle anlatılacak kadar sığ değil ve muhtevası tahayyülümü son derece zorlayacak kadar geniş olduğu için kısa da olsa düşüncelerimi aktarmak istedim. Bu kutsal şuuru ayaklarının altına almak isteyenlere bir ışık gösterdiyse ne mutlu bana.